Natalie Imbruglia


Farkettiniz mi bilmem! Etyemezlerin cildinde duru bir beyazlık oluyor. Evet evet duru, tatlı bir beyazlık. Arkadaşlarım “kansızlıktan olmasın?” diye dalga geçebilir. Tüm değerlerim ölçüldü, dev bir etçil olan Süleyman Amca’ dan çok daha yüksek eritrosit sayım, demir taşıma ve bağlama kapasitem var efendim, çok şükür :) Elime çift taraflı aynayı alıyorum. Büyüten kısmından baktığımda son dönemde artışta olan sivilce enflasyonum bile söz konusu rengi bozabilmiş gibi görünmüyor.

Her ne ise; bu duru, güzel rengi Natalie’ nin yüzüne baktığımda da görebiliyorum. Kocaman gözlerinin altında uzanan mükemmel bir ten rengi.

***

Üstte anlattıklarımı pek de ciddiye almayın. Natalie’ ye konuyu getirmek için binlerce yol kullanabilirdim. Bu da onlardan biriydi. (Ten rengi konusunda hala diretiyorum o ayrı)

Esasen kendisine karşı yıllardır süregelen tek taraflı bir aşk beslemekteyim.

Ne zaman ki; o ,bir koltuk ve sandalyeden ibaret boş, odaya paytak adımları, lacivert t-shirtü üzerine geçirdiği omuzları düşük kapişonlusu ile girdi ve ekrandan gözlerime bakarak “sen o taptığım adam olamazsın” dedi, işte o günden beri her zaman seveceğim kadın olup çıktı.

Şimdi o isyankar modeli gitti; siyah saçları uzamış, omuzlarını kapatıyorlar. Ancak hala “utanç içinde üşüyerek, çırılçıplak yatıyor yerde”.

Natalie’ nin “torn” u kulak zarımı titreştirmek suretiyle beynime tatlı sinyaller yollarken İstiklal’ den Tünel’ e doğru yürüyor ve çevremdeki hareket ile notaları birleştirerek ortaya doğaçlama bir klip çıkartıyorum. Elele tutuşmuş çiftte kızıl saçlı kız parmaksız eldiveninin üzerindeki yün topaklarını yolarken, yanındakinin neden “başka” olmadığının hüznü ile “illusion never changed into something real” diyor ve ben tamamlıyorum “the perfect sky is torn”.

Elindeki çantayı sıkıca tutmuş söylenerek Richmond’ dan çıkan kadın “hiç sansım yok” diye iç geçirirken cümlesini otel girişinde başını kirli eteğine gömmüş, yaşlı bir başka kadın “there’ s just so many things that I can’ t touch, I’ m torn” diye tamamlıyor.

Sonra hafifçe çiseleyen yağmurun kirpilerimde birikmesiyle kendi varlığımı farkediyorum. İstiklal’ de bir aşağı bir yukarı turlarken Natalie’ yi o duvarları karton evde uzun süredir bıraktığımı hatırlıyorum. İnsan aşık olduğu kişiyi bu kadar ilgisiz bırakabilir mi? Ah bizi gidi Ozan’ lar! (Şizopatik bozukluklar devrede, Natalie ile evli miyiz neyiz?)

Köşedeki çiçekçiye yaklaşıp bir buket karanfil alıyorum. (Öğrenci bütçesi, bu kadarı bile mucize, “birgün sana Beverly Hills’ de havuzlu bir tripleks alacağım hayatım söz!”).

Elimde çiçek birazdan White Lilies Island’ a gidip onu beyaz koltuğu üzerinde beni beklerken bulacağım.

O anda kulaklarıma Natalie’ nin çığlığı çarpıyor.

“You’ re a little late, I’m already torn!”

***

Natalie Jane Imbruglia 4 Şubat 1975 tarihinde New South Wales’ de doğmuş. İtalyan bir baba ile Avusturalyan bir annenin ortak ürünleri. 17 yaşında Neighbours’ da rol almaya başlamış. 1997’ de de ilk albümünü yapmış.

Efendim bunları ne yapacaksınız? Her sitede bu bilgilere ulaşmak mümkün. Ancak sevdiği müzisyenlerle beyninde evlilik hayatı yaşayan bir şizofrenin kendisini hayatına kabul edişi sadece burada var.

İçerden beni çağırıyor, kahve yapmış. Black coffee’ ye bayılır. (I’m a big fan yani ;))

"Nat, geliyorum hayatım!"

Hiç yorum yok: